Saturday, 09/11/2024 - 22:57
16:33 | 09/07/2019
Bir kadın kızıyla ekin kesmek üzere tarlaya gitti; üvey kızını da yanına aldı. Bu sırada ulu Tanrı fakir bir adam kılığında onun karşısına çıktı ve “Köye giden yol hangisi?” diye sordu.

“Bulmak istiyorsan onu kendin ara” diye cevap verdi kadın. Kızı da, “Bulamam dersen yanına bir kılavuz al” diye dalga geçti.

Ama üvey kız, “Zavallı adam, ben sana göstereyim, gel benimle” dedi.

Ulu Tanrı kadınla kızına çok içerledi, onlara sırt çevirerek bela okudu. Şöyle ki, ikisinin de yüzü gece gibi kapkara, günahları gibi çirkin olacaktı! Ama zavallı üvey kıza karşı merhametli davrandı. Onunla köye yaklaştıklarında kızı kutsadıktan sonra, “Benden üç şey dile, yerine getireyim” dedi.

Bunun üzerine kız, “Güneş kadar saf ve temiz olmak isterim” dedi. Hemen o anda gündüz kadar berrak ve beyaz oluverdi. “Sonra öyle bir para çıkınım olsun ki, hiç boşalmasın” dedi. Yüce Tanrı ona bunu da vererek, “En iyisini unutma” dedi.

Kız, “Üçüncü olarak, öldükten sonra cennete gitmek isterim” diye cevap verdi.

Üvey anne, kızıyla eve döndüğünde ikisinin de yüzü kömür karasına bulanmış gibi simsiyahtı ve çirkindi. Oysa üvey kızı bembeyazdı ve çok güzeldi. Ana kız onu çok kıskandılar ve kadının içindeki kötülük dışa vurdu ve ona fenalık yapmaktan başka bir şey düşünemez oldu.

Üvey kızın Reginer adında bir erkek kardeşi vardı; kız bu kardeşini çok seviyordu; ona her şeyi anlattı.

Bir keresinde Reginer ona, “Bak kardeşim, senin bir resmini çizmek istiyorum ki, hep gözümün önünde olasın” dedi.

Kız şöyle cevap verdi: “Çiz, ama lütfen resmi kimse görmesin!”

Oğlan kız kardeşinin resmini yaptıktan sonra onu odasının duvarına astı. Kendisi kralın sarayında kalıyordu, çünkü onun arabacısıydı.

Her gün resmin karşısına geçiyor ve kardeşinin mutlu olması için Tanrı’ya dua ediyordu.

Derken kralın karısı öldü, ama kadın o kadar güzeldi ki, o zamana kadar ondan daha güzel bir kadın görülmemişti. İşte bu yüzden kral çok üzgündü.

Ancak saraydaki hizmetçiler arabacının her gün resmin önünde durduğunu fark ettiler ve bunu ona çok görerek krala bildirdiler.

Kral resmi getirtti; bu resmin karısına çok benzediğini, hatta ondan da güzel olduğunu görünce kıza ölesiye âşık oldu. Hemen arabacıyı çağırtarak ona bu resimdekinin kim olduğunu sordu. Arabacı kendi kız kardeşi olduğunu söyledi. Bunun üzerine kral onunla evlenmeye karar verdi. Hemen atları ve arabayı hazırlattı, içine de çok güzel giysiler koyarak gelini almaya gönderdi. Reginer bu arabayla onun yanına varınca kız kardeşi çok sevindi.

Ama kara kız bunu görünce kızgınlıktan küplere binerek anasına, “Sen ne biçim büyücüsün? Neden benim de başıma talih kuşu dönmüyor?” diye çıkıştı.

“Kapa çeneni” dedi cadı karı. “Seni onunla değiştireceğim” dedi ve bir büyü yaparak önce arabacının gözlerini yarı kör etti, sonra beyaz kızı yarı sağır etti.

Sonra arabaya önce görkemli giysisiyle üvey kız, sonra üvey anneyle kızı bindi; Reginer de sürücü mahalline geçtikten sonra yola çıktılar.

Bir süre yol aldıktan sonra arabacı şöyle seslendi:

Ört üstünü kardeşim,
Yağmurdan ıslanma,
Saçlarını da dağıtma,
Kral beğenmez sonra.

Müstakbel gelin, “Ağabeyim ne dedi?” diye sordu.

Kocakarı, “Şey, altın elbiseni çıkarıp kız kardeşine vereymişsin” dedi.

Bunun üzerine kız üzerindekileri çıkarıp üvey kardeşine verdi. Böylece yollarına devam ettiler.

Az bir yol gittikten sonra güzel kızın ağabeysi şöyle seslendi:

Ört üstünü kardeşim,
Yağmurdan ıslanma,
Saçlarını da dağıtma,
Kral beğenmez sonra.

Gelin sordu, “Ağabeyim ne dedi?”

“Şey, başındaki tacı çıkarıp kız kardeşine vereymişsin.” Kız başındaki tacı kız kardeşine verdi, böylece başı açık kaldı.

Yine yollarına devam ettiler. Bir ara Reginer yine seslendi:

Ört üstünü kardeşim,
Yağmurdan ıslanma,
Saçlarını da dağıtma,
Kral beğenmez sonra.

Gelin yine sordu, “Ağabeyim ne dedi?”

“Şey, arabadan dışarı bakaymışsın.”

Tam o sırada bir köprüden geçiyorlardı. Altlarında derin bir nehir akıyordu. Gelin ayağa kalkıp da pencereden dışarı bakmak isteyince, ana kız ikisi birden onu suya ittiler. Ve kız suyun dibine indiği anda kar beyazlığında bir ördek belirerek yüzmeye başladı. Reginer hiçbir şeyin farkına varmadı ve arabayı sarayın avlusuna kadar sürdü.

Sonra krala kara gelini kız kardeşi olarak tanıttı. Yarı kör olduğu için, altın işlemeli giysiyi görünce onu kardeşi sanmıştı.

Kral kendisine sunulan gelinin ne kadar çirkin olduğunu görünce küplere bindi ve hemen arabacının yılanlı kuyuya atılması için emir verdi. Ama cadı karı kralı da büyüledi; öyle ki kendisiyle kızını saraya aldı kral. Ve cadının kızını gerçek gelin sanarak onunla evlendi.

Bir akşam kara gelin kralın kucağında otururken beyaz bir ördek mutfağın önüne kadar yüzdükten sonra genç aşçıya şöyle seslendi:

Bak çocuğum, ateş yaksana,
Tüylerim ne kadar ıslak, baksana.

Aşçı söyleneni yaptı, ocağı ateşledi. O zaman ördek içeri girerek ocak başına geçti, silkindi ve gagasıyla tüylerini te- mizledi. Sonra oturup ısınırken şöyle sordu:

Ağabeyim Reginer ne yapıyor?

Aşçı şöyle cevap verdi:

Onu yakalayıp kuyuya attılar,
Zehirli yılanları yanına kattılar.

Ördek yine sordu:

Evdeki kara cadı ne yapıyor?

Aşçı cevap verdi:

Kralın kollarında keyif çatıyor.

O zaman ördek dedi ki:

Tanrı bize yardım etsin!

Ertesi akşam yine geldi ve yine aynı soruları sordu. Üçüncü akşam da hepsini yineledi.

Aşçı oğlan dayanamadı ve krala giderek her şeyi anlattı. Ama kral bunu kendi gözleriyle görmek istedi ve ertesi akşam oraya gitti. Ördek kafasını pencereden uzatır uzatmaz kral kılıcıyla bir vuruşta onun boynunu kesti, işte o anda ortaya dünyanın en güzel kızı çıkıverdi. Bu Reginer’in odasında asılı resimdeki kızdı!

Kral sevinçten çılgına döndü; çünkü kız ıslak vaziyette karşısında duruyordu. Hemen onun giysilerini getirtti ve giyinmesini bekledi.

Bunun üzerine kız nasıl aldatıldığını ve nasıl nehre fırlatıldığını anlattı. İlk işi de yılanlı kuyuya atılan ağabeysinin kurtarılmasını istemek oldu.

Kral onun bu isteğini yerine getirdikten sonra büyücü cadının odasına giderek ona şöyle sordu: “Sen olsaydın, böyle birine ne yapardın?” diye sorarak tüm olan bitenleri anlattı.

Kadının gözü öylesine dönmüştü ki, hiçbir şeyin farkında olmadan, “Çırçıplak soyup iğneli fıçıya sokar, sonra o fıçıyı bir ata bağlatarak dünyanın öbür ucuna gönderirdim” diye cevap verdi. Bu söyledikleri elbette onun ve kara gelinin başına geldi.

Kral beyaz gelinle evlendi, onun vefakâr ağabeyini zengin ve soylu bir kişi yaptı.

 



Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *