Tuesday, 10/12/2024 - 07:05
14:59 | 09/07/2019

Bir zamanlar bir kadın vardı ki, aslında tam bir büyücüydü. Bu kadının iki kızı vardı. Biri çirkin ve kötü kalpliydi; kadın onu daha çok seviyordu, çünkü kendi doğurmuştu. Güzel ve iyi kalpli olandan da nefret ediyordu, çünkü o onun üvey kızıydı. Bir gün üvey kızı güzel bir önlük giymişti; bu öbür kızın çok hoşuna gitti, yani bayağı kıskanmıştı. Hemen annesine giderek o gömleğe sahip olmak istediğini söyledi.
“Sus, kızım!” dedi cadaloz. “O senin olacak. Üvey kardeşin ölümü çoktan hak etti. Bu gece uykuya daldığı zaman ben gelip onun kafasını keseceğim. Yalnız sen karyolanın duvar tarafında yat ve onu sağına, öne doğru biraz itele!”
Zavallı kızın başına işte bunlar gelecekti, eğer bir köşede durup bu konuşulanları dinlememiş olsaydı!
Cadalozun kızı yatma vakti geldiğinde duvar tarafında olabilmek için bütün gün odadan dışarı çıkmadı; sonra da uyuyakaldı; o zaman üvey kız onunla yer değiştirdi: kendisi duvar tarafına geçerken derin uykuya dalmış olan üvey kardeşini öbür yana iteledi.
Gece yarısı cadı karı sağ elinde bir baltayla odaya girdi; sol eliyle önde yatan kendi kızını tuttuğu gibi kafasını uçuruverdi.
Kadın odadan çıktıktan sonra genç kız yataktan kalkarak sevgilisi Roland’ın kapısını çaldı: “Dinle, Roland” dedi. “Buradan kaçıp gidelim; üvey annem beni öldürmek istedi, ama kendi kızının kafasını uçurdu. Yarın yaptığı yanlışlığı görünce halimiz yaman olur!” – “Ama önce onun sihirli değneğini almanı öneririm” dedi Roland. “Yoksa peşimize düşüp bizi kovalarsa kurtulamayız.”
Kız gidip değneği eline aldı, sonra ölü kafasından yere üç damla akıttı. Birini yatağın önüne, birini mutfağa, üçüncüsünü de merdivene. Sonra sevgilisiyle birlikte oradan ayrıldı.
Sabah olup da cadı karı uyanınca kızına seslendi, ona önlüğü vermek istedi. Ama kızı gelmedi.
“Nerdesin?” diye seslendi.
“Şey, merdivendeyim!” diye cevap verdi üç kan damlasından bir tanesi.
Cadı kadın çıkıp merdivene baktı, orada kimse yoktu. Tekrar seslendi:
“Nerdesin?”
“Şey, mutfaktayım; ısınıyorum!” diye cevap verdi ikinci kan damlası.
Kadın mutfağa gidip baktıysa da kimseyi bulamadı. “Nerdesin?” diye bir kez daha seslendi.
Üçüncü damla, “Aa, yataktayım, uyuyorum!” diye cevap verince cadı karı gidip oraya baktı ve kafasını kendi elleriyle uçurduğu öz çocuğunun kanlar içinde yatmakta olduğunu gördü.
Öylesine bir öfkeye kapıldı ki, hemen pencereye fırladı ve gözünün alabildiğince uzaklara baktı; üvey kızının sevgilisi Roland’la kaçmakta olduğunu gördü.
“Ne yapsanız nafile!” diye haykırdı. “İstediğiniz kadar uzakta olun, benden kaçamazsınız!”
Sihirli çizmelerini giydi, bunlarla bir adım attığında bir saatlik yol alıyordu. Nitekim çok geçmeden onlara yetişti. Ama onun gelmekte olduğunu gören kız sihirli değneğiyle sevgilisi Roland’ı bir göle, kendisini de o gölün ortasında yüzen bir ördeğe dönüştürdü.
Cadı karı sahile yaklaşarak ördeği kendine çekebilmek için suya ekmek kırıntıları attı, ama ördek buna kanmadı.
Cadı karının evdeki hesabı çarşıya uymamıştı. Kız sevgilisi Roland’ı yine eski haline soktu; her ikisi bütün gece, sabaha kadar kol kola dolaşıp durdular. Güneş doğarken kız kendisini çit çiçeklerinin ortasında duran güzel bir çiçeğe, sevgilisini de bir kemancıya dönüştürdü.
Aradan çok geçmedi, cadı kadın çıkagelerek kemancıya, “Kemancı yavrum, biraz çiçek toplayabilir miyim?” diye sordu.
“Tabii ki” diye cevap verdi kemancı. “Ben de bu arada keman çalayım.”
Cadı kadın aceleyle çite tırmanarak ortadaki çiçeği koparmak istedi; o çiçeğin kim olduğunu biliyordu çünkü. Aynı anda kemancı kemanını çalmaya başladı. Cadı kadın elinde olmadan zıplayıp oynamaya başladı, çünkü bu sihirli bir danstı. Kemancı ne kadar hızlı çaldıysa kadın o denli sıçradı, dikenler hep vücuduna batarak giysisini parçaladı; açılan yaralar bitmek bilmedi ve kadın düşüp öldü.
Ondan kurtulduktan sonra Roland, “Şimdi babama gidip bana düğün yapmasını isteyeceğim” dedi.
“Ben o zamana kadar burada kalıp seni beklerim. Kimse beni tanımasın diye de kendimi tarlanın ortasında kırmızı bir taşa dönüştürürüm.”
Bunun üzerine Roland gitti, kız tarla içinde kırmızı bir taşa dönüşerek sevgilisini bekledi. Ama Roland geri gelmedi; bir başka kızın tuzağına düştü ve asıl sevdiği kızı unuttu.
Kızcağız uzun süre öylece bekledi, ama oğlan gelmeyince çok üzüldü ve kendisini yine güzel bir çiçeğe dönüştürdü:
“Herhalde biri gelip beni koparır” diye düşündü.
Derken günün birinde koyunlarını otlatmakta olan bir çoban çitteki çiçeği görüverdi, çok güzel olduğu için onu koparıp yanında taşıdığı bir kutuya koydu. O günden sonra çobanın evinde akıl almaz şeyler oldu: çünkü sabahları ne zaman kalksa bütün işler yapılmış; ev derlenip toplanmış, masalar ve sıralar temizlenmiş, ocak yakılmış, su taşınmış; öğlenleri eve geldiğinde yemek pişmiş ve sofra hazır oluyordu. Çoban bunun nasıl olduğunu anlayamadı, çünkü ufacık kulübesinde hiç kimseye rastlamamıştı. Ama bu hizmet elbette hoşuna gitti; ancak zamanla içine bir korku düştü ve bir bilge kadına danıştı.
Kadın, “Bu işin içinde bir büyü var” dedi. “Sabahları çok erkenden kalk, bak bakalım evde bir şeyler kımıldıyor mu? Herhangi bir şey görürsen, ne olursa olsun, hemen üzerine beyaz bir örtü at, o zaman büyü ortadan kalkar.”
Çoban onun dediğini yaptı; ertesi sabah gün doğarken kutunun nasıl açıldığını ve içinden çiçeğin nasıl çıktığını gördü. Hemen üzerine beyaz bir örtü attı. Aynı anda karşısına güzel bir kız çıktı; bu değişimden sonra kız ona çiçekten çıktığını ve şimdiye kadar her türlü temizliği kendisinin yaptığını söyledi. Sonra da başına gelenleri anlattı. Çoban onu o kadar beğendi ki, evlenme teklifinde bulundu. Ama o “Hayır” dedi, çünkü hâlâ Roland’ı seviyordu. O kendisini terk etmiş olsa da kız aşkına sadık kalmaya kararlıydı. Ama bu evden ayrılmayacağına ve bundan sonra da aynı hizmeti göreceğine dair çobana söz verdi.
Derken Roland’ın düğün günü yaklaştı; o zamanki geleneklere göre ülkenin tüm kızları yeni evlilerin şerefine şarkı söyleyecekti. Aşkına sadık kalan kız bunu duyunca çok üzüldü; yüreği göğsünden dışarı fırlayacakmış gibi oldu; düğüne gitmek istemedi, ama diğer kızlar geldi, onu alıp götürdüler.
Şarkı söyleme sırası ona geldiğinde o kendini geri çekti, ama herkes söyledikten sonra bir tek o kalınca başka türlü davranamadı. Ve söylemeye başladığı şarkı Roland’ın kulaklarına gider gitmez delikanlı yerinden sıçrayarak haykırdı:
“Bu sesi tanıyorum, benim asıl nişanlım bu, artık başkasıyla evlenmem!”
Tüm unuttuğu şeyler aklına geliverdi ve gönlü yine sevdiği kıza yöneldi.
Ve aşkına sadık kalan kız çok sevdiği Roland’la evlendi, tüm sıkıntıları sona erdi ve yine eski neşesini buldu.

 



Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *